Sevgili dostum, bu eğitimde konunun bütün yönlerini, tanım ve detaylarıyla bir bütün olarak anlatmayı uygun gördüm. Çünkü sıfırdan temelden başlarsak daha güzel ve sağlam bir bina inşa etmiş oluruz. Konunun dayandığı temel mantığın izahını yapabilirsen öğrendiklerin kalıcı olacaktır. Onun için şimdi okumanın tanımını da yapalım.
Okuma; algılanan sembollerin, önceki birikimlerle ve hali hazırdaki birikimlerle yoğrularak anlamlandırılması, çözümlenmesi ve yorumlanmasından oluşan zihinsel bir süreçtir.
Alfabelerin harflerinden oluşan sembolleri "deşifre" etmek, okumak demektir.
Göz, okumanın ilk basamağı ise de, bir araçtır; göz bakar, şekilleri fotoğraf makinesi gibi kayda alır ve beyne yollar. Gözün baktığı şeyi gören, yani asıl okuyan göz değil, beyindir.
“Beyin Nasıl Okur?”, “Nasıl Kavrar?” sorularına kısaca değinelim istersen. Çünkü ilerde bu konuyla ilgili özel bir bölüm açmayı düşünüyorum.
Beyin, önceden öğrendiği sembollerin anlamlarını hatırlar ve böylece okuma hâsıl olur. Meselâ "B" şeklinin "B" sesinin simgesi olduğunu bilir. Ya da "Seni çok seviyorum” gibi 3 kelimeye göz, ya tek tek sözcüklere, ya da üçüne birden bakıp beyne "yazı şekli" olarak yollayınca, beyin bu sefer harflerin sesleriyle uğraşmaz, kavram çıkarmaya çalışır: Eğer tek kelime gelmişse, ötesinin gelmesini bekler ve bir "bütün" ona ulaşınca, yazı şeklinin de, kelimenin de anlamını "deşifre" eder. Bunların çoğu beynin sol lobu tarafından yapılır. Sol beyin okurken yorumlar, kıyaslar, yargılar, ne, neden, ne zaman, nerede, kim gibi ana soruları sorup yazıda bunların cevabını arar.
Bu kısa tanım ve tariften sonra devam edelim. Sevgili Dahi, her şeyi gözlemleme, yaşama ve her şeye tanık olma şansına sahip olmadığına göre; birikim bardağını doldurmanın en kesin, en kestirme yolu, kuşkusuz bol bol okumak, dinlemek ve seyretmektir. Borges ne kadar da zarif bir eda ile ifade ediyor bu gerçeği;
“Ben çok yaşamadım, okudum.”
Sevgili Dostum, okuma; dinleme ve seyretmeyi de içine alan çok yönlü bir eylemdir. Okuduğun her metin aslında yazarından bir şeyler dinlemek, dinlediğin şeyleri zihninde somutlaştırarak seyretmektir.
Okurken birçok duyunun aktif olduğunu fark etmişsindir. Bir öyküdeki tasvir, seni ulu bir dağın zirvesine tırmandırır, giderek soğuyan buz gibi havanın tenine değmesini sağlar, içini titretir; hiç gitmediğin, bilmediğin yerleri gezdirir sana. Ya da başka bir kitapta her yönüyle senden uzak olan bir insanın acısıyla ağlatır, sevinciyle kahkahalara boğdurur. Kısacası okuma, sana geniş ve ulaşılmaz bir “harikalar diyarı”nın kapılarını açar.
Schopenhauer’in çok beğendiğim yaklaşımına göre;
“Okumak; senin kendi kafan yerine, başka birinin kafasıyla düşünmendir.”
Düşün bakalım, Madame Bovary’de sorunlu kahraman Emma’yı intihar ettirecek olan Flaubert, gidip o zehrin tadına bakmasaydı, nasıl anlayabilirdin arseniğin tadını. Raskolnikov’u, Jan Valjean’ı, Monte Kristo Kontu’nu tanımasaydın ne çok şey kaybederdin değil mi? Oysa senin bu kahramanları oluşturman için uzun süreler, derin tecrübeler gerekecekti. Dostoyevski’nin derin tecrübesinden suç ve ceza dengesini, Mevlana’dan olgun insan olmayı, Necip Fazıl’dan fikir çilesini, Nazım’dan memleket hasretini, Fuzuli’den aşkı öğreniyorsun. Dolayısıyla, bu gerçekten “büyülü” adamlar, senden önce, senin için düşünüp gerekeni yapmış ve evrensel insanı yakalamaya çalışmışlar zaten. İşte sen, onların kitaplarında çıktığın her yolculukta, “insan”ı biraz daha kavrar, biraz daha anlar ve biraz daha tanırsın.
İnsanlığın bu seçkin mensuplarının yokluğu ne büyük bir eksiklik olurdu değil mi?
Dolayısıyla okumak; insanı yakalamaktır.
Herkesten önce kendini tanımaktır.
Delphi'deki Apollon Tapınağı'nın girişinde altın harflerle yazılı olan ve çoğunlukla Sokrates’e atfedilen “Gnothi seauton” yani "Kendini bil" sözü, Yunus’un;
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendin bilmezsen
Ya nice okumaktır
İfadesi hep bu evrensel gerçeğin altını çiziyordu.
William E. Channing'in dediği gibi, “Okumasını bilirsen, her insanın bir kitap olduğunu göreceksin!”
Gerçek insanı yakalayan bir insan, sonsuza uzanacak sözleri söyleyebilecek olan kişidir. Bu bağlamda bol bol okumalı, en yakın dostların, kitaplar ve onların değerli yazarları olmalıdır. Kitaplardan öğrendiklerini yaşamda tecrübe etmelisin.